Digor’un Kaç Köyü Var?
Bir yaz akşamı, Kayseri’nin sıcak havası beni o kadar bunaltmıştı ki, nehrin kenarındaki serinlik, tüm ruhumu sarıp sarmalayacak gibi geliyordu. Ama bir şekilde, yine de aklımı meşgul eden bir şey vardı: Digor’un kaç köyü var? Aslında, soruyu sormak da tam olarak istediğim şey değildi. Bu soru, bir şekilde bir yolculuk yapmak, eski köylerime, çocukluğuma geri dönmek anlamına geliyordu. Bazen sorular sadece sorunun ötesine geçer, o kadar derinleşir ki, seni bir düşünceyle baş başa bırakır.
Gönlümdeki Yollar
Kayseri’nin şehir merkezine otobüsle gitmek, her zaman başka bir duygu uyandırır. O kadar sık giderim ki, yolda gördüğüm her sokak, her köşe, bana eski zamanları hatırlatır. Bir gün Digor’a doğru gitmeye karar verdim. O köyleri, o toprakları, o insanları düşündüm. Digor’un kaç köyü var? diye sordum yine kendi kendime. Bu basit soru, beni içsel bir yolculuğa çıkardı. O an, Digor’daki köyleri hatırladıkça, nostaljik bir sıcaklık yayıldı içimi.
Digor’a gitmek demek, çocukluğumun geçtiği, küçük ama bir o kadar da derin izler bırakan bir geçmişe yolculuk yapmaktı. Hep “Kaç köyü var?” sorusunun cevabını merak ederdim. Ama o an, aslında bu köylerin her birinin başka anlamlar taşıdığını fark ettim. Her köy, her toprak parçası, başka bir hikâye, başka bir insanın yüzü demekti.
Bir Köyden Diğerine, Bir Hayal Kırıklığından Diğerine
Köylerden birinin adını duyduğumda, heyecanla aklımda canlanan görüntü, annemin yüzüydü. O, küçükken bana anlatırdı köyün eski halini. Araba seslerinden uzak, sadece kuşların ve rüzgarın sesiyle büyümüş insanlar vardı. Ama şimdi, köyün büyük bir kısmı terk edilmişti. Geriye sadece taş duvarlar, yıkık evler ve hafızamda kalan birkaç hayal kırıklığı kalmıştı. Digor’un kaç köyü var? diye sorarken, bu sorunun cevabını bir şekilde bildiğimi fark ettim: Köyler, var oldukları sürece kalıcıdır. Ama insanlar geçer. Yeni nesil, eski köyleri bilmez, orada doğup büyüyenlerin hatıraları bile silinir. Hayal kırıklığım, o terkedilmiş köyde değil, o köylerin bir zamanlar hep var olduğu ama şimdi yalnızca ismiyle anıldıkları gerçeğindeydi.
Bir köyü daha düşündüm; o köyde, büyükannemin bana her zaman yaptığı sıcak yoğurt çorbaları, annemin saçlarını örerken kulağıma söylediği şarkılar vardı. O köy, sanki zamanın dışındaydı. Her şey sakin ve dingindi. Ama yine de, o köyün şimdi ne halde olduğunu görmek istemiyordum. Ne yazık ki, o köy de diğerleri gibi terk edilmiş, kimsenin yaşamadığı bir hayale dönüşmüş.
Bir Yolculuk, Bir Umut
Yola çıktım ve Digor’un kaç köyü var? sorusunun ardında, aslında köylerin sadece sayıdan ibaret olmadığını fark ettim. Bir köy, sadece toprak parçası değil, içinde yaşanmışlıklar barındıran bir yerdi. Her bir köyün, birer hatıra olduğunu düşündüm. Kimi zaman yıkık dökük bir evin ardında, kaybolan yılların acısı vardır. Ama bazen de bir köy, geleceğe dair umutların yeşerdiği bir alandır. Tıpkı, bu yolculukta ben gibi birinin bulduğu huzur gibi…
Gideceğim köylerin sayısı bir yana, her birinin içindeki izleri görmek için çıkmıştım bu yola. Hem geçmişi, hem geleceği… İnsanın, köyüne duyduğu o tarifsiz özlemle, sadece bir zamanlar var olan şeylerin hatırasını değil, aynı zamanda daha güzel yarınların hayalini kurarak yaşamayı öğrendiğini fark ettim. Digor’un kaç köyü var? sorusunun cevabı aslında içimdeydi: Her köy bir yola çıkmaktı, her yolda ise bir umut vardı.
Sonuç
Digor’un kaç köyü var? sorusuna verecek çok fazla cevabım vardı, ama sanırım asıl mesele, her köyün bir geçmişi, bir hatırası ve bir geleceği olmasıydı. O köylerin sayılarına bakarken, sadece “kaç” olduklarını değil, her birinin içinde barındırdığı hayalleri, kayıpları, buluntuları görmek gerektiğini fark ettim. Belki de bu yüzden, bir köyün adı bile, bana hala o eski duyguları, o eski insanları hatırlatabiliyor.